Miami' den Yola Çıkış ve Alaska Kararı
Bulunduğum Miami' den ilk hedef olarak New Orleans' i seçtim. Haritada çok yakın gözükmesine rağmen mesafe 1400 km civarındaydı. Otobanda gitmek fazlasıyla sıkıcıydı, o nedenle bazen ara yollara sapıp keyif almaya çalıştım. New Orleans'a vardığımda ilk bulduğum hostele daldım ama yer yoktu. Bana önerdikleri Marquette isimli başka bir hostele gittim. Burda tesadüfen Osman isimli Ankara'dan buralara hem kafa dinlemek hem de İngilizcesini geliştirmek için gelen bir arkadaşla tanıştım. Eşyalarımı beraber hostele aldık, günlüğü 20 dolara bir yatak ayarladım kendime. İlk defa hostelde kalacaktım. Hostel denilen şey; aynı odada bir sürü yatağın olduğu (genelde 4-8 arası), gezginlerin ve sırtçantalıların sıklıkla tercih ettikleri, otellere göre daha ucuz, aynı zamanda bir sürü aynı kafadan insanla tanışabileceğiniz bir konaklama yeri. Hostelin bahçesinde bir sürü değişik eyaletten buraya gelen insanlar vardı. Bazıları içki, bazıları da marihuana içiyordu. Onlarla tanışıp kısa bir süre muhabbet ettikten sonra ağrı kesicimi alarak yatışa geçtim. Ertesi gün hem Jazz müziğinin doğduğu hem de yıllar önce Katrina kasırgasıyla yerle bir olan New Orleans'ı daha yakından tanımak için Osman' la beraber sokaklarını dolaştık. Meşhur Bourbon street turistik, yoğun, bir sürü barın, striptiz kulübünün oldugu bir yer.


Nerdeyse tüm barlara girip bir şarkı dinleyerek çıktık. Sabahlara kadar eğlence devam ediyor. Frenchmen Street ise daha çok yerli halkın takıldığı bir yer, Bourbon Street' ten daha az turistik ama daha kaliteli gibi görünüyor. Göreceli ucuz olması ve rahat yaşam şartları nedeniyle New Orleans evsiz insanların sık tercih ettiği yerlerden. Köprü altlarında, Mississippi nehri kenarında ve sokaklarda çok sık karşılaşabiliyorsunuz. Burası kafa dinlemek ve caz müziğine doymak için ideal bir yer. Kölelik döneminden kalma çiftlikler, Mississippi nehrinde tekne ile gezinti yapılacak aktivitelerden. Ama beni daha çok ilgilendiren sey 'Easy Rider' filminin son sahnelerinin çekildigi St. Louis mezarlığını ziyaret etmekti. Şehrin içindeki oldukça büyük bu mezarlıkta bir süre zaman geçirip filmdeki kahramanların hatrını kırmamak için çantamda taşıdığım votkadan biraz içtim. Artık bu şehirdeki misyonumu tamamlamıştım.

Ertesi gün facebookta tanışıp yazıştığım ve Atlanta' da yaşayan Onur Öznar' in evine doğru yola çıktım. Hedefim Virginia' da yaşayan arkadaşım Selen' i görmekti ve Atlanta yolumun üzerindeydi. Mesafe 700 km idi ve ancak gec saatlerde Atlanta' ya ulaşabildim. Onur beni evinin onunde karşıladı, Geziperesti kapalı otoparka koyup hemen muhabbete koyulduk. Onca yol almama rağmen sabaha kadar sohbet ettik ve uzun süre sonra rakı, peynir, kavun üçlüsüne kavuşmanın keyfine vardım. Onur eşiyle beraber yıllardır Amerika'da yaşıyor ve motosiklet kullanıyor. Fırsat buldukca geziyorlar ve deneyimlerini internette paylaşıyorlar.

Ertesi gün yaklaşık 160 km ilerdeki Alman kasabası olan Helen kasabasına gittik. Helen kasabası küçük şirin bir kasaba, motorsikletcilerin uğrak yeri, kasabayı biraz geçince de çok keyifli virajlar başlıyor. Aniden bastıran yağmurda bir süre sürüş yaptıktan sonra geri dönüş yoluna geçtik. Akşam tekrar muhabbete koyulduk ve benim sonraki planlarım hakkında konuştuk. Aslında çok net bir planım yoktu, aklımda Latin Amerika ülkelerini gezmek vardı. Muhabbet arasında bir Alaska lafı edildi ardından o kelime aklımdan çıkmadı. Harbiden yahu, niye Alaska' ya gitmiyorum ki? Rakıları devirdikçe aklım daha çok başıma geldi. Alaska' ya gidebilirdim. Akşam Onur' la konuştukça gündüzde Alaska' ya gidenlere internette bakınca içim daha da çosmaya basladı. Çok keyifli olabilirdi. Bir kaç gün Atlanta' da zaman geçirdikten sonra Onur' un Garmin' e yüklediği rota üzerinden Virginia' ya doğru yola koyuldum. Yaklaşık 750 km mesafe idi ve otobana hiç girmeden önce 'Blue Ridge Parkway' üzerinden sürüş yaptım.

Yemyeşil bir doğa, keyifli virajlar ve nadiren araçların geçtiği yollardan geçtim. Amerika' da motosikletçiler için bir çeşit hac yeri olarak görülen 'Tail of the dragon at Deals Gap' de sürüş yaptım önce. Burası 11 millik mesafede 318 virajin olduğu ünlü bir yer. Virajlar ejderhanın kuyruğunu andırdığı için bu isim verilmiş. Hız sınırı 30 mil/ saat ve bir kaç noktada polis kontrolu vardı. Her gün bu yolda yüzlerce motorcunun sürüş yaptığını düşünürsek bayağı ceza yazıyorlardır sanırım.

Ardından kızılderililerin yaşadığı 'Cherokee kasabası' ni gezdim. Fazlasıyla turistik olan bu kasabada kayda değer bir şey göremedim. Kasabanın yakınlarındaki ulusal parkta ilk kez çadır kampımı kurup ertesi gün erkenden tekrar yola koyuldum. Akşam geç saatlerde arkadaşım Selen'in Virginia' daki evine ulaştım. 1995 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduğumuzdan beri görüşememiştik. Selen; eşi ve çocuklarıyla yıllardır Amerika'da yaşıyor ve üniversitede ögretim üyesi. Aradan yıllar geçmesine rağmen sanki dün görüşmüşüz gibiydi. Doğal ve samimi arkadaşlıkların aradan ne kadar zaman geçerse geçsin eskimeyeceğinin güzel bir örneğini yaşadım.

Virginia' da geçirdiğim bir kaç gün içerisinde Alaska' ya gitme fikrim netleşti. Kıtanın en güneyini yapacaksam en kuzeyini de yapmalıydım. Alaska ABD' ye aitti ve oraya gitmek için 2 seçenek vardı:
1) Seattle yakınlarından feribotla Alaska' ya geçmek,
2) Kanada vizesi alıp karadan Kanada' yı geçip Alaska' ya sürmek. Benim için düşünecek bir şey yoktu, karadan gidecektim. Bu şekilde daha çok yer görup daha çok motosikletimi sürebilecektim. O günden sonra vize işlemleri için gerekenleri araştırmaya başladım. Vize başvuru merkezlerinden başvuru yapılabiliyor ancak direkt konsolosluktan başvurmak daha pratik olabilir diye düşündüm. Virginia' ya en yakın konsolosluk Washington DC' de. Arkadaşım Selen ve eşi Guney' in misafirperverlikleri mükemmeldi ama artık Washington DC' ye gitme vakti. 300 km' lik yol sonrası geç saatte Wahington DC' ye vardım. Ertesi gün en yakın park yerine saatlik park ücreti 20 dolar ödedikten sonra konsolosluğa gittim. Girişteki görevliler direkt başvuru yapamıyacağımı söylediler. Ops! Bunu beklemiyordum, bu da nerden çıktı? Ayaktan başvuru yapabileceğim en yakın yerin New York olduğunu söylediler. Bulunduğum yerden yaklaşık 400 km uzakta ve bugün cuma. Tamam, 2 gün buralarda zaman geçirip pazar New York' a giderim. Hostel' de uygun fiyata yer bulup Washington DC' deki nerdeyse tüm müzeleri gezdim, bedavaydılar ve görülmeye değerdiler. 2 gün sonrasında New York'a doğru yola çıktım. Geç saatlerde HI hostel' de yer buldum ve ertesi gün konsolosluga gittim. Ancak orda da ayaktan başvuru yapamayacağım söylenince geriye kalan tek seçeneği uyguladım. Başvuru formunu vize başvuru merkezinde doldurdum, banka hesap dökümü ve 2 fotoğrafla beraber teslim ettim, onayın 5 iş günü ile 3 ay arasında zaman alabileceğini söylediler. Süre çok değişkendi, ancak orda çalışan biri "merak etme en geç bir haftada alırsın" deyince 1 hafta New York'ta beklemeye vize çıkmazsa da ona göre B planını yapmaya karar verdim. Bu zaman içerisinde ilk defa patlayan arka teker iç lastiğini ilk kez değiştirdim ve Ferruh abi gibi bir sürü güzel insanla tanıştım. Her gün yeni bir şey öğreniyor, yeni insanlarla tanışıyordum. Neyse, 5 iş günü sonrasında bana vizemi alabileceğime dair mail geldi, gittim, pasaportu aldığımda 1 yıllık vizem onaylanmıştı. Artık Alaska' ya doğru yol alma zamanı. New York' tan Seattle' a gitmeye, sonra da ordaki sınır kapısından Kanada, ardından Alaska yapmaya karar verdim. New York-Seattle arasındaki mesafe hiç bir yere sapmazsam 4700 km idi. New York' ta iken kuzeye gidip Niagara Şelalelerini görmeden olmazdı.

Önce kuzeye doğru sürüp Niagara Şelalelerini gezdim, ardından Buffalo Şehrinden Kanada' ya geçtim, sınırı geçmek çok kolay, sorular ise çok basitti, neden geldiniz? Yanınızda silah ve patlayıcı madde var mı? Neyse, bir kaç saat Kanada' da motosiklet sürüp oranın çok pahalı olduğuna ve sınırı geçmenin çok kolay olduğuna kanaat getirince tekrar Detroit üzerinden ABD' ye girip Chicago-Guney Dakota-Wyoming- Montana ardından Washington eyaletindeki Seattle sehrine vardım.

Seattle' da 1-2 gün motoru hazırlama aşamasından sonra sınırı geçmeyi düşünüyorum. Ucuz bir hotel buldum. Park ederken elinde bir şise şarapla bir otel müşterisi yaklaştı. Kaliforniyali, motosiklet kullanan bir adam. Şarabı içmeye başladık ki bir başka otel müşterisi geldi. Bu adamda Alaska' dan motorla yeni dönüyor daha. Obaaa, şansa bak! Alaska hakkında fazlasıyla bilgi alabileceğim. Yaptığı rota üzerinde konuştuk, kuzey kutup noktasına (arctic circle) kadar gitmiş, motosikleti bozuk yol için uygun olmadığından daha ileriye gidememiş. Alaska' da ayıların büyük problem olduğunu duyduğum için onunla ilgili de sorular sordum. Ayıları görünce ya uzakta durmuş ya da bir aracın arkasından gitmeyi tercih etmiş. Ayrıca yanında ayılardan korunmak için sprey taşımış.
Ertesi gün Seattle' da motosiklet servisi aramaya başladım, ışıklarda bir motosikletçi gördum, sağa dönup durdu. Yanına yanaştım, adres soracağım, meger o da motosikletim Geziperest'teki Türk bayrağını görüp durmuş. İsmi Deniz Bolat, yıllardır Seattle' da yaşıyor. Evine davet etti, ailesiyle tanıştırdı ve Geziperesti servise götürmeme yardımcı oldu. Geziperest 8000 mile (12800 km) dayanmıştı. Üzerindeki orjinal tekerleri Mefo Explorer marka ile değiştirdim (%50 off road, %50 asfalt), rutin bakımlarını yaptırdım ve yedek benzin bidonu satın aldım (Alaska' da benzin istasyonu bulmak oldukça güç). Artık Kanada üzerinden Alaska' ya gitmeye hazırdım. Deniz' le vedalaşarak Kanada' nın Sumas sınırına doğru yola çıktım.

Erol AYNACI